6 Aralık 2010 Pazartesi

Traduttore, traditore!

 Türkiye'de yabancı literatürü, kültür ve sanat eserlerini takip etmenin yolu, ya yabancı dil bilmekten veyahut dilimize yapılmış çevirilerden yararlanmadan geçiyor. Bir anlamı, yorumu, ruhu diğer dile kastedildiği şekliyle, eksiksiz ve kusursuz olarak çevirmenin imkânsızlığını biliyoruz. Örneğin Sadri Alışık merhumun filmlerini İngilizce'ye çevirmek mümkün mü? Şaşkınlık ve hayretle "Hasss..." diye başlayan cümlesini "...sseki Cerrahpaşa" diye bitiriyor. Bunun başka bir dilde, murad edildiği şekliyle ifade edilmesi mümkün değil.

Çeviride gelenek, "güzel" çevirilere bakıp "ders" almaktır. Güzel yapılmış çeviriler, "öğrenme" sürecindeki herkese katkı sağlar. Elbette bu bahsettiğim, "çeviri" işini ciddiye alanlar için geçerli.


Audrey Tautou
Ancak geçen gün rastladığım bir "Orjinal DVD çevirisi" beni benden aldı desem yeridir! Tepeden tırnağa komedi olarak görülebilecek bu çeviriden vereceğim örnekler, "kötü bir çeviri yapmamak için nelere dikkat edilmeli?" sorusuna güzel bir numune teşkil ediyor. "Dirty Pretty Things" adlı İngiliz yapımı filmimizin başrolünde, güzeller güzeli Fransız aktrist Audrey Tautou oynuyor ve canlandırdığı karakter, İngiltere'de kaçak olarak yaşayan, mazbut ve muhafazakâr bir Türk kızı Şenay. Filmi izlememiş olanları düşünerek, çok fazla detay vermiyorum ki spoiler yemesinler...

1. Taksi müşterisi, aracı kullanan şöförün, bildiği bir taksi şirketinden olup olmadığını merak ediyor ve şöyle diyor:
İngilizce: Are you from Sajit?
DVD Çevirisi: Sajit'li misiniz?

Burada ilk başta bu hatayı yapmak normal. Ancak ilerleyen sahnelerde o kısmın "Sajit'in şirketinden misin?" diye çevrilmesi gerektiğini anlayıp geri dönerek hatasını düzeltmesi gerekirdi. Keza, kalantor bir beyaz, Afrikalı bir zenci taksi şöförüyle "sizli-bizli" konuşmaz.

2. Taksi şirketi sahibi Sajit, fahişenin biriyle ilişkiye girmiş ve hastalık kapmıştır. Tuvaletini yaparken cinsel organında yanma vardır. Doktorla konuşurken şöyle der:
İngilizce: I can't piss fire another day, man.
DVD Çevirisi: Ateşe başka bir gün işeyemem, dostum.

Buradaki cümlede "kastedilen" manaya göre, "Canımın yanmasına bir gün bile katlanacak durumda değilim" gibi bir yorum-çeviri mümkün olduğu gibi, "Bir gün daha ateş işeyemem" denmeliydi. "Another day" ibaresini "kelime" çevirisi yaparak "başka bir gün" demiş, halbuki "bir gün bile / bir gün daha" anlamındadır. "piss to fire" olsa "Ateşe işemek"ten bahsedilebilirdi. Yani neresinden bakarsanız bakın, facia...

3. Sürekli aynı otele müşteri getiren fahişe, odaya girmesiyle çıkması bir oluyor ve şöyle diyor:
İngilizce: One of the fuckers wanted to put me on his Visa card!
DVD Çevirisi: Bir lanet olası beni Vize kartına koymak istiyor!

Neresinden tutulursa tutulsun, dökülen bir cümle. Resmen kelime kelime sözlüğe bakılmış ve karşılıkları yazılmış gibi. Biraz sansürlü çevirecek olursak, "Hıyarın teki vizite ücretini kredi kartıyla ödemeye kalkıştı!" diye çevirebiliriz. "Put" koymak anlamına geliyor ama, sözlüğe bile baksa "on-off-out" gibisinden eklemelerle başka başka anlamlara geldiğini bilebilirdi. Hele "Visa"yı görünce "Vize kart" demesi de evlere şenlik bir durum!

4. İki arkadaş satranç oynuyorlar. Birisi sürekli kazanan taraf ancak o akşam kötü bir oyun sergiliyor. Numaradan yenildiğini düşünen diğeri şöyle diyor:
İngilizce: Go on, Okwe. Don't be nice.
DVD Çevirisi: Devam et, Okwe. Hoş olma.

Yani, yorum katarak çevirecek olursak, "Oyununu oyna Okwe, nezaket göstermene gerek yok" diyebiliriz. Burada "Don't be nice" kısmında, kelimenin tam anlamıyla "sözlük çeviri" kullanılmış.

5. Filmin iki karakteri birbiriyle konuşurken biri şöyle diyor:
İngilizce: In this country, the health service is free.

Bunun yoruma bile gerek yok, çevirisi şöyledir: "Bu ülkede sağlık hizmetleri ücretsizdir." Ancak bizim acemi çevirmenimiz "service"yi görünce "servis", "free"yi görünce de "özgür" kelimesini tercih etmiş ve ortaya şöyle bir trajikomik çeviri çıkmış:
DVD Çevirisi: Bu şehirde sağlık servisi özgürdür.

Üstelik "country"nin "şehir" olarak çevrilmesi de ayrı bir komedi!

6. Filmin ana kahramanı bir Türk kızı Şenay. Diğeri de ev arkadaşı Nijeryalı Okwe. Nijeryalı eleman bir et yemeği yapar ve masaya oturup yerler. Türk kızı biraz da tutucu biridir. Laf yemeklerden açılmışken Nijeryalı şöyle der:
İngilizce: In Nigeria they do many interesting things with pork.
"Nijerya'da domuz etinden envai çeşit yemek yapılır" diye çevireceğimiz cümle DVD'de "Nigeria'da domuz etinden birçok garip şeyler yaparlar!" diye tercüme edilmiş. İfade bozukluğunu bir tarafa bırakalım ve devam edelim... Bu söz üzerinde yediğinin domuz eti olmasından şüphelenen ve tam da elindeki lokmayı ağzına koymak üzere olan Türk kızı suratını ekşiterek duraksar. Bunun üzerine Nijeryalı arkadaşı şöyle der:
İngilizce: But of course, I used lamb.
DVD Çevirisi: Fakat tabii ki ben kuzu etine alışkınım.
Buradaki ifade "used to" olsaydı çeviriye doğru diyebilirdik. Ama doğrusu "Ama elbette ben kuzu eti kullandım" şeklinde!

7. Kahramanımız Şenay polis tarafından soruşturulmaktadır. İşyerinde yasadışı işçi olarak çalıştığını öğrenen polis sebebiyle işe gitmez, arkadaşını müdüre yollar.
İngilizce: Senay has decided to leave. She asked me to collect what she's owed.
Bir bakışta anlaşıldığı gibi çevirinin doğrusu şudur: "Şenay ayrılmaya karar verdi. Benden alacaklarını toplamamı istedi" Bakalım "Orjinal DVD" çevirimiz ne demiş?
DVD Çevirisi: Senay ayrılmaya çalışıyor. Sahip olduğu her şeyi koleksiyon yapması için benden izin istedi.



* * *

Yapılan çeviri hatalarını analiz ettiğimizde, çeviren her kim ise, İngilizceyi bilmediğini, "bilmediğini" de bilmediğini, kelimelerin "sözlük anlamı" ile çeviri yapabileceğini sandığını, laubali olduğunu, Türkçe'yi de bilmediğini söyleyebiliriz. Bu da bize, bir işi kaliteli yapanın "profesyonellik" değil, "bilgi" ve yapılan işe "saygı" olduğunu gösteriyor. Bir çeviriyi amatör yapmış olabilir ama biliyordur ve yaptığı işe saygı göstererek azami kaliteyi sağlamıştır. Profesyonel olabilir ama bilmiyordur ve yaptığı işe saygısı da yoktur; ortaya böyle çeviri rezaletleri çıkar...

Yazımızın başlığındaki "Traduttore, traditore!" bir İtalyanca deyim. "Çevirmen haindir!" diyor. Bizdeki söz ise Can Yücel'e atfedilen (doğrusu bu mudur, bilemiyorum) "Çeviri kadına benzer; güzeli sadık, sadığı güzel olmaz!" Buradaki örneğimizde ne sadakat var ne de güzellik!